blank

Risen 3: Titan Lords İnceleme

Atınıza yada aracınıza binip devasa bir haritada gezinmek, eşkıyalık yapmak, insanları soymak, düşmanlarla çarpışmak, devasa yaratıklara kafa tutmak… tüm bunları gerçek hayatta yapmanız elbette imkansız. Fakat bunları sanal dünyalarda, adeta ikinci bir hayatınızmış gibi yaşayarak gerçekleştirmeniz oldukça kolay. Bunu bizlere sunan oyun türü elbette RPG oyunlarıdır. RPG oyunlarının geçmişine ve günümüze baktığımız zaman, özellikle son yıllarda sayıları oldukça artmış durumda. Türe hizmet edip, oldukça popüler olan oyunların sonrasında durumun böyle olması oldukça normal elbette.

Bu popüler RPG yapımlarının elbette başında gelen bir kaç oyun var. Bu oyunlara örnek vermek gerekirse; The Elder Scrolls serisi ve Fallout serisi kesinlikle çok güzel iki örnek olacaktır. Bu yapımlara baktığımız zaman, bizlere gerçek anlamda RP deneyimi sunmalarının yanında, adeta ikinci bir hayat vaad etmeleri sayesinde yıllardır listelerin hep başında yer almaktadır. Aslına bakarsak, RPG türünde pek çok oyun piyasaya sürülüyor fakat hepsi bu kadar büyük bir başarı yakalayamıyor. Bu durumda, gerek firmaların yetersizliklerinin, gerekse oyunseverlerin beklentilerinin büyük etkisi söz konusu durumda. Oyunseverlere RPG türüne ait, kaliteli bir yapım sunmak gerçek anlamda zor bir iş. Hele ki piyasada halen devam oyunlarıyla oyuncuların ilgisini üzerine toplamayı başaran büyük yapımlar varken.

Şimdi RPG türüne dahil bu kadar oyunun olmadığı, uzun ama uzun yıllar öncesine bir göz atalım. 2000’li yılların başlarından hatırlayacağınız (yada hatırlamayacağınız) Gothic isimli bir oyun vardı. Evet, eski oyuncuların bu yapımı rahatlıkla hatırladığını biliyorum. Dönemi için gerçek anlamda oldukça başarılı bir yapımdı. Zaten o dönemlerde RPG türünün bu kadar yoğun bir ilgiye sahip olmadığını ve türe ait çok fazla oyun olmadığını düşünürsek, türü sevenlerin başka çok bir seçeneği de yoktu. Gothic oyununun yapımcı firması (hatırlamamanız oldukça yüksek bir ihtimal) Piranha Bytes isimli bir Alman oyun firmasıydı. Oyunun yüksek ilgi görmesinden sonra, 2002 yılında Gothic 2 isimli yeni oyunlarıyla karşımıza çıkan Piranha Bytes, ardından uzun bir süre sessizliğini korumuştu. Sene 2006 olduğunda Piranha Bytes tüm bu sessizliğini bozarak, seriye yeni bir devam oyunuyla karşımıza çıkmıştı… Gothic 3! Gothic 3 aradan geçen 4 yılın ardından yenilenmiş ve dönemi için gerçek anlamda oldukça kaliteli grafikleri, oyun mekanikleriyle RPG türü adına oldukça başarılı bir şekilde adını yazdırmayı başarmıştı. Elbette yapımın daha önceki Gothic oyunlarında da olduğu gibi bazı teknik sorunları bulunuyordu ama bunlar rahatlıkla görmezden gelinebilecek şeylerdi ve tabi bu teknik sorunların yanında asıl problem, oyunun gerçek anlamda yüksek bir sistem istemesiydi (eh, o zaman bilgisayarlar şuan olduğu gibi değildi).

Piranha Bytes’ın maceraları elbette Gothic serisiyle son bulmadı ve firmanın RPG türüne ait oyunları günümüze kadar gelmeyi başardı. Bu aslında yeni bir seri sayesinde gerçekleşmekteydi. Piranha Bytes’ın bu yeni serisinin adı; Risen’dı. İlk Risen oyunu 2009 yılında piyasadaki yerini almıştı, oyunun gerek kolay alışılabilir oluşu, gerekse görselliği ve atmosferi ilk dikkat çeken özelliklerinden olmayı başarıyordu. Piranha Bytes’ın oyunlarında sıkça rastladığımız gibi yine bir takım hatalar bulunan yapım, çok fazla oyunseverin dikkatini çekmeyi başaramamış olsa da medyadan oldukça yüksek puanlar almayı başarmıştı.

Şimdi geldiğimiz nokta Piranha Bytes adına gerçekten işlerin sarpa sarmaya başladığı noktadır… Risen 2: Dark Waters! Bu yapım 2012 yılında karışımıza çıkmıştı ve gerçek anlamda firmanın adına yakışmayacak seviyede kalitesiz bir yapımdan ileriye gidemiyordu. Yapım, grafikleri, animasyonları, karakter modellemeleri, hikayesi, kalitesiz diyalog sistemi vs. daha pek çok yönüyle tam bir faciaydı. Bunların hepsinin dışında, belki de en kötüsüyse yapımın yüzlerce hataya sahip olmasıydı.

Evet, firmanın oyun geçmişinden ve inceleyeceğimiz oyunun geçmişinden bahsettikten sonra günümüze dönmenin zamanı geldi. Piranha Bytes, Risen 2: Dark Waters faciasından sonra tekrardan işe koyuldu elbette. Firma seriyi devam ettirme yada başarılı bir şekilde sonlandırmayı çoktan hedeflemişti zaten ve kısa bir süre önce Risen 3: Titan Lords piyasada yerini aldı. Aslına bakarsak yapım oldukça sessiz sedasız bir şekilde oyunseverlerin önüne çıkartıldı. Peki, bu sessizlik neyi işaret ediyor? Oyun gerek Piranha Bytes adını, gerekse Risen serisinin adını toparlamayı başarabilecek bir seviyede mi? Şimdi bu soruların yanıtlarına birlikte bakacağız.

031759

Serinin son halkası

Daha oyuna başladığınız anda dikkatinizi çekecek ilk noktayı sizlere hemen söyleyeyim. Sene olmuş 2014 fakat Piranha Bytes inatla sizlere kendi karakterinizi yaratma fırsatı sunmamakta ısrarcı bir şekilde hareket ediyor. Günümüzde artık aksiyon oyunlarının bile karakter kişiselleştirmeye izin verdiğini düşündüğümüz zaman, bir RPG yapımında bunu görememek gerçekten büyük bir eksiklik. Oyunda, daha önceki Risen oyunlarında da olduğu gibi isimsiz karakterimizle oyun boyunca maceradan maceraya koşacağız (ne kadar heyecanlı!).

Risen 3: Titan Lords’un hikayesinden biraz bahsetmek gerekirse; kötülük dünyayı tehdit etmektedir, karakterimiz ise bunu durdurmak ister (elbette). Bunun ardından karakterimiz ölür, ruhunu kaybeder fakat oldukça saçma bir şekilde ruhsuz bir halde dünyaya geri gönderilir. Amacımız ise dünyayı tehdit eden kötülüğü ortada kaldırıp, ruhumuza tekrardan kavuşmaktır. Evet farkındayım, hikaye oldukça sıradan ve gerçekten oyun bu hikayenin sizi sıkması için elinden gelen her şeyi yapıyor. Bir yapımın hikayesi sıradan yada kaliteli olmasa da bunu oyun mekanikleriyle, bu hikayenin işlenişiyle eğlenceli hale getiren pek çok yapım var fakat Risen 3: Titan Lords kesinlikle bunlardan bir tanesi değil! Bu nedenle bu hikaye kısmını derhal atlamak istiyorum, yoksa Piranha Bytes’a satırlarca sitem etmeye devam edeceğim.

Hikaye rezaletinin ardından hızlıca oyun mekaniklerine bir göz atalım. Oyunumuzda daha önceki Risen oyunlarından da alıştığımız gibi, seçebileceğimiz 3 farklı birlik bulunmakta. Bunlardan bir tanesine katılıyoruz (bu birlik sistemi aynı zamanda sınıf sistemi diyebiliriz). Bu birliklerden bahsetmek gerekirse; Yerliler, Koruyucular ve Şeytan Avcıları olarak sıralayabiliriz. Bunların her birinin farklı özellikle bulunuyor elbette. Yerlilere katılarak Voodoo büyücüsü olabilir, Koruyuculara elemental bir büyücü olabilir yada son olarak Şeytan Avcılarına katılıp büyüleri yakın dövüş teknikleriyle birleştirebilirsiniz.

Evet, oyunumuza başladık, karakterimizi yaratamadık ve sınıfımızı oldukça detaysız bir şekilde seçtik. Sıra geldi oyunun dövüş mekaniklerine… ah o dövüş mekanikleri. Dövüş mekanikleri daha önceki Risen oyunlarını oynamış olanlar için oldukça bilinen bir sisteme sahip. Doğru zamanlama ile doğru şekilde saldırma ve savunmaya dayalı bir şekilde ilerliyor. Bunu duyduğunuz zaman aklınıza sakın Dark Souls gibi bir yapım gelmesin, asla orada olduğu gibi kaliteli bir sistem beklemeyin. Özellikle oyunun saçma kontrolleri bu konuda size hiçbir şekilde yardımcı olmuyor. Evet, oyun kontroller bakımından gerçekten oldukça rahatsız edici ve kötü durumda. Bu nedenle oyun boyunca yakın dövüşe girmemeyi tercih etmeniz, kendi sağlığınız açısından son derece mantıklı bir hareket olacaktır.

Oyunun dünyasına baktığımız zamansa, aslında ortalama bir seviyenin üzerinde diyebiliriz. Haritanın boyutu, çevre tasarımları fena değil. Tabi tüm bunlara rağmen oyun sizi bir şekilde atmosferine tam anlamıyla sokmayı başaramıyor. Bunu da söylemeden geçmen olmazdı elbette. Karakterlerle girdiğiniz diyaloglar, yanımızda bizimle gelen yardımcılarımız (isteğe bağlı), karşılağtığımız düşmanlarımız… hepsinde bir şeyler eksik gibi görünüyor. Hani o Skyrim’de konuştuğunuz NPClere, onlar da sanki birer insanmış gibi verdiğiniz değer burada söz konusu değil. Karakterlerin hiçbir şekilde kendilerine ait bir ruhları olduğunu hissetmiyorsunuz. Bu bir RPG oyunu için gerçekten kötü bir durum.

Oyunun yapay zekasından bahsetmek yada bahsetmemek arasında kalmış durumdayım. Düşmanlarınız duruma göre mantıklı seçimler ve hareketler sergileseler de yanınıza alabileceğiniz yapay zeka yoksunu yardımcılar, işleri sizin için çok daha zor bir hale sokabiliyor. Hatta sokabiliyor değil, mutlaka sokuyor demek daha doğru olacaktır. Dövüşler sırasında yaptıkları saçma sapan hareketler sayesinde, bazen dövüşün ortasında durum sadece yanıma aldığım yardımcımı izlemeye başladım. Görecekleriniz, gözleriniz için gerçekten hiç hoş şeyler değil.

2623885-0006

Grafikler ve sesler

Grafiksel anlamda Risen 3: Titan Lords günümüz yapımlarının gerisinde kalıyor, bu bir gerçek. Başarısız karakter modellemeleri ve animasyonları bu durumun başlıca nedenleri diyebilirim. Bunun yanı sıra grafiklerde biraz dengesizlikte söz konusu, bir yerde çok kaliteli kaplamalarla karşılaşırken, bundan bir kaç dakika sonra geldiğiniz başka bir bölgede oldukça kalitesiz kaplamalarla karşılaşabiliyorsunuz. Bunların dışındaysa çevre tasarımları olarak ve maceradan maceraya koşuştururken karşılaşacağınız oldukça güzel manzaralar da bulunuyor. Bu manzaralar oyunun görselliğinden alacağı puanı oldukça yükseltmeyi başarıyor aslına bakarsak.

Sesler ve müzikler içinse aynı şeyleri söylemek malesef söz konusu değil. RPG oyunu için en önemli şeylerden bir tanesi elbette diyaloglar fakat yapım diyalog seslendirmelerinde gerçek anlamda başarısız. Yukarıda bahsettiğim gibi ruha sahip olmayan NPClerin nedeni de aslında seslendirmeleri. Konuştuğunuz karakterlerin ses tonlarından bir şeyleri anlamanız tamamen olasılıksız bir durumda. Bunun yanında, çevre ve dövüş sesleriyse ortalamanın üzerinde sayılabilir. Müziklere değinmek gerekirse… unutun gitsin.

image

Sonuç olarak baktığımız zaman, Piranha Bytes, Risen 2: Dark Waters’dan pek ders çıkartamamış gibi görünüyor. Kötü oyun kontrolleri, ruhsuz karakterleri, başarılı olmaktan uzak oyun atmosferi, yüzlerce hatasıyla Risen 3: Titan Lords kesinlikle uzak durmanız gereken bir yapımdan ileriye gidemiyor. Piranha Bytes umarım bundan sonraki oyunlarında daha dikkatli olacak ve kendi adını temizlemek için elinden geleni yapacaktır. Piyasada bu kadar kaliteli RPG örnekleri varken firmanın işi gerçekten zor. Hepinize bol oyunlu günler dilerim.