Hayatta kalma oyunları özellikle son dönemlerde gerçekten moda haline geldi. Terraria, Minecraft gibi yapımlarla başlayan bu hayatta kalma özelliği ön planda olan yapımların sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Bu yapımlar başta oldukça heyecanlı ve eğlenceli aynı zamanda özgür özellikleriyle dikkat çekiyor olsa da bir süre sonra oyuncuları kendinden uzaklaştırmaya başlıyor. En azından benim gibi düşünen oyuncuları desem daha doğru olur sanırım.
Genellikle Sandbox oyun yapısında ilerleyen bu yapımlar, oyunculara kendi dünyalarını, kendi hayatlarını yaratma şansı sunduğundan dolayı, ortada kaliteli bir hikaye hiç bir zaman bulunmuyor. Peki hayatta kalma öğelerini, harika bir hikaye ile sizlere anlatan bir yapım olduğunu söylesem, ne düşünürsünüz?
İlk olarak PS3 platformuna özel olarak 2013 yılında piyasaya sürülmüş olan The Last of Us, yakın bir zaman önce PS4 için “Remastered” adıyla çıkışını yaptı. Bu versiyonun farkı, yeni nesil için geliştirilmiş olan oyun görselliği, oyun mekanikleri ve size oyun için çıkmış olan tüm DLC paketlerini bir arada sunuyor olması.
Bildiğiniz gibi The Last of Us’ın yapımcı firması, Naughty Dog’du. Firmayı daha önce, genç oyuncuların pek hatırlamayacağı Crash oyunundan biliyoruz. Yeni nesil genç oyuncular ise firmayı zaten Uncharted isimli harika oyun serisinden kolaylıkla hatırlayacaklardır. Aslında Uncharted’da bizlere çeşitli şekillerde hayatta kalma özellikleri sunan bir yapımdı fakat işler The Last of Us’da çok daha farklı bir şekilde ilerliyor. Çok daha detaylı ve etkileyici bir şekilde… Artık lafı daha fazla uzatmadan,The Last of Us: Remastered’da bizleri neler bekliyor sorusunun yanıtına bakalım.
Gerçek anlamda umutsuz bir durumdasınız
Öncelikle yapım tamamen Türkçe dil seçeneğiyle birlikte karşımıza çıkıyor. Menüler, altyazılar, açıklamar tamamen Türkçe desteği sağlıyor ve oldukça kaliteli bir şekilde çevrilmiş durumda. Fakat maalesef Türkçe seslendirme gibi bir seçeneğe sahip değiliz. Elbette ki bu durum büyük bir problem değil, zaten böylesine büyük ve kaliteli yapımların sadece Türkçe altyazı desteği vermeleri bile, biz Türk oyuncuların kalbini kazanmaya yeterli oluyor.
Oyunun menüsü oldukça sade ve anlaşılır bir şekilde hazırlanmış ve bu menüde ile dikkatimizi çeken özellik, grafik ayarlarının altında bulunan fps değeri oluyor. Yapımı ister 30, ister 60 fps değerinde çalıştırmanız mümkün durumda. Peki bunun oyuna ne gibi bir etkisi oluyor? 30 fps değerinde çalıştırmanız durumunda, özellikle gölgelerin kalitesinde bir artış söz konusu durumda, 60 fps de ise gölgelerin netliği biraz bozuluyor. Şahsen ben yapımı 60 fps değerinde oynamayı tercih ettim ve buna rağmen grafikler tek kelimeyle, muhteşem! Özellikle modellemeler… Neyse, bu konuya yazımın ilerleyen aşamalarında zaten uzun uzun değineceğim, şimdi biz oyunun ana hatlarından devam edelim.
Oyun, yazımın başlarında da bahsettiğim gibi ağırlıklı olarak aksiyon, hayatta kalma ve dram üzerine kurulu. Bunların dışında bazı sahnelerde sizi gerçekten gerilim dolu anlar da bekliyor demek kesinlikle yanlış olmayacaktır.
Yapımın hikayesinden bahsetmek istiyorum ama henüz yapımı denememiş olanlara spoil vermek istemiyorum. Bu nedenle oldukça kısa bir şekilde özet geçmek gerekirse, kıyamet sonrası bir dünyada Joel isimli karakter ile hayatta kalmaya çalışıyoruz. Yapım boyunca Joel dışında (özellikle DLC paketinde) Ellie isimli 14 yaşında genç bir kızı da kontrol ediyoruz. Hikayenin daha başlarından da bahsetmek isterdim fakat söyleyebileceğim her şey sizin için ağır bir spoil olacaktır, bu nedenle bu hikaye mevzusunu hızlıca atlıyorum ve oyun mekaniklerine geçiş yapıyorum.
Ye ya da yem ol!
Asıl hikayemiz oyunun başında göreceğimiz sahnelerin üzerinden yıllar geçmesiyle birlikte başlıyor. Oyunun başında gördüğümüz Joel karakteriyle, oyun içerisinde yöneteceğimiz Joel tamamen farklı kişiliğe ve görünüme sahip durumda.
Oyun genel olarak size hayatta kalmanız için gerekli olan şeyleri sağlıyor ve bunları nasıl kullanacağınız tüm oyun boyunca anlatıyor. Bu şuan size biraz saçma gelebilir ama oynadıkça bunun oldukça mantıklı bir sistem olduğunu anlayacaksınız. Çevrede bulacağınız hemen her şeyi toplamanız kesinlikle en önemli noktalardan bir tanesi, arkanızda kesinlikle en ufak bir ekipman parçası bırakmayın. Tüm bu ekipmanlar ileride işinize yarayacaktır.
Toparladığınız bu ekipmanları, birleştirerek çeşitli silahlar, sağlık paketleri, yolunuzu açmanıza yardım edecek eşyalar üretmek için kullanıyorsunuz. Evet, yapımda oldukça fazla sayıda silah sizleri bekliyor ama bunlara hiç bir zaman güvenemezsiniz, çünkü sıradan bir aksiyon oyununda olduğu gibi sürekli olarak mermi bulmak gibi bir şansınız The Last of Us’da bulunmuyor. Elinizde bulunan tabancaya bir kaç tane mermi bulduğunuz zaman bile mutluluktan havalara uçuyorsunuz.
Bu olaydan dolayı, yapımda karşınıza çıkan düşmanlarınızı mermi yağmuruna tutmak yerine, onlara sessizce yaklaşıp boğmanız, yakın dövüşe girmeniz ya da hiç bulaşmadan ilerlemeniz gerekiyor. Oyunda bulunan gizlilik özellikleri gerçekten oldukça tatmin edici ve bir süre sonra tüm düşmanlarınızdan bu yol ile kurtulmayı tercih etmeye başlıyorsunuz. Silahlarınız mı? Onları da daha zorlu yerlere saklamanız oldukça akıllıca bir hareket olacaktır.
Yapımda karşınıza çıkacak düşman sayısı oldukça çeşitli diyebilirim. Sadece askerlerle veya haydutlarla değil, tanıtım videolarında vs. görmüş olduğunuz gibi bol bol mutasyona uğramış insanlarla da karşılaşacaksınız. Güvenli şehirlerin dış kısımları, terk edilmiş yerler bu dostlarımızla kaynıyor ve bahsettiğim gerilim dolu sahneler de buralarda devreye giriyor. Özellikle “Takırdayanlar” adı verilen düşmanlar, beni gerçek anlamda germeye yetti. Bu rakipler kör, sizi görme gibi bir ihtimalleri yok ama çıkartaracağınız en ufak bir ses ile birlikte saniyeler içerisinde ölmeniz kaçınılmaz durumda. Özellikle oyunun yakın dövüşlerinde ölmeniz oldukça kolay, bunda yapay zekanın büyük katkısı olduğunu söylemeden geçmek elbette ki olmaz.
Yapay zeka, yapımın PS3 versiyonuna göre daha geliştirilmiş bir durumda fakat yine de yıllar önce E3 fuarında gösterildiği hale gelebilmiş değil. Düşmanların (haydutların) sinsice pusması ve size tuzaklar kurmaya çalışması aslına bakarsak güzel bir artı ama durum sürekli böyle ilerlemiyor. Sizlere oyunda çok fazla yaşadığım bir durumu örnek olarak anlatmak istiyorum. Bir binanın koridorunda devriye gezen 3-4 tane haydut bulunmaktaydı, duvarın kenarından bu haydutları rahatlıkla gözlemleyebiliyordum ve en sonundan bir tanesi yaklaştı, yaklaşan haydutu sessizce öldürmemle birlikte cesedi gören diğer haydutlar sırayla gelmeye başladı. Sonuç tahmin edebileceğiniz gibi, hepsini teker teker öldürmem oldu. Yapımda bu ve buna benzer çok fazla yapay zeka hatasıyla karşılaşabiliyorsunuz, bu durum oyunun zorluğunu bazı zamanlarda olumsuz bir şekilde etkiliyor diyebilirim.
Aynı zamanda The Last of Us, size karakterinizi geliştirme imkanları da sunuyor. Çevreden toparlayacağınız ekipmanlar sadece kendinize bomba, silah vs. üretmeniz için gerekmiyor. Bu ekipmanlar sayesinde, oyun boyunca karşınıza çıkacak olan masalarda sahip olduğunuz silahları geliştirebiliyorsunuz. Silahları kullanma hızı, şarjör değiştirme hızı, mermi atma hızı ve daha pek çok seçenek için değişiklikler yapma imkanınız bulunuyor. Bu geliştirmeleri yaparken de her zaman için gerekli gördüklerini ön plana almanızı öneririm, çünkü geliştirmeler için gerekli olan bu parçaları sürekli olarak bulamıyorsunuz.
The Last of Us sadece bir oyun mu?
Aslında bu soruyu kendime oyunu oynadığım süre boyunca defalarca sordum. Vardığım sonuç, The Last of Us sadece bir oyun değil. Adeta bir sinema filmi gibi ilerleyen etkileyici konusu, karakterlerin diyalogları, hikayeleri ve özellikle dram içeriğiyle birlikte yapım size adeta sinema filmlerinin bile yaşatamadağı atmosferi sunuyor. Zaten yapımda karşınıza çıkan sinematiklerin toplamda 6-7 saat uzunluğunda olduğunu söylemem bu konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmanızı sağlayacaktır.
Naughty Dog’un Uncharted serisini oynamış olanların zaten bildiği üzere, firma hikayeyi etkileyici bir şekilde anlatma konusunda gerçekten usta olmuş durumda. Karakterlerin her birinin sahip olduğu hikaye, seslendirmeleri ve ifadeleri size her birinin aslında gerçek bir insanmış gibi görünmesini sağlıyor. Her bir karakterin kendine özgün ruhu var ve bunu tüm yapım boyunca hissedebiliyorsunuz. Yapımın başından sonuna kadar süren çaresizlik hissi ve buna bağlı olarak ilerleyen sahneler sizi gerçekten etkileyecektir. Joel’un ve özellikle Ellie’nin dönüştüğü şey, oyunun başında gördüğünüz şey ile aynı olmayacak.
Yapımın hikaye modunun dışında biraz da çoklu oyuncu modlarından bahsetmek istiyorum. Bu moda ilk olarak girdiğiniz zaman, basitçe kendi karakterinizi yaratmanız isteniliyor. Bu ekranda yine bir taraf seçmeniz gerekiyor, avcılar ya da ateş böcekleri. Bu seçimi yapmadan önce mutlaka oyunun hikayesini bitirin ve daha sonra çoklu oyuncu moduna geçin ki verdiğiniz karardan dolayı daha sonra pişmanlık duymayasınız.
Çoklu oyuncu modunda amacınız oldukça basit. Hayatta kalıp, karşınızda bulunan düşmanları ortadan kaldırmak ve koloninizi olabildiğince geliştirmek. Girdiğiniz her maç, oyun için bir güne eş değer durumda ve kaç günde ne gibi bir başarı elde ettiğinizi sürekli olarak takip edebiliyorsunuz. Aynı zamanda sergilediğiniz performansa göre aldığınız tecrübe puanları ile seviyeniz artıyor ve bu seviye size çeşitli ekipmanlar ve görsel seçenekler olarak geri dönüyor.
Yapımda bulunan çoklu oyuncu modlarının bizlere sunduğu içeriklere bakacak olursak, her zaman ön planda olan şey elbette ki hayatta kalmak. Bunun dışında toplamda bulunan üç farklı modda, kimi zaman karşı takımı ortadan kaldırmaya uğraşırken, kimi zaman karşı takımda bulunan gizli bilgilere erişmeye çalışıyoruz, kimi zamansa çevremizde bulunan herkes ile düşmanız ve tek amacımız yalnız başımıza hayatta kalmak oluyor.
Yapımın aynı tek kişilik hikaye modunda da olduğu gibi, çoklu oyuncu modunda da çevreden toparlayacağınız ekipmanlar ile kendinize çeşitli silahlar ve araçlar üretebiliyorsunuz. Bu geliştirmeleri en hızlı şekilde gerçekleştiren takım, galibiyete bir adım daha yaklaşmış oluyor. Oldukça sade ama bir o kadar da eğlenceli olan çoklu oyuncu modları, sizi saatlerce ekran karşısında oturtmayı başaracak cinsten olmuş. Böyle bir oyunda çoklu oyuncu modu olur mu sorusunun yanıtını Naughty Dog başarılı bir şekilde vermeyi başarmış.
Mükemmel hikaye ile birleşeyen görsellik ve sesler
The Last of Us, eski nesilin son dönemlerinde piyasaya sürülmüş bir yapımdı. Özellikle görsel olarak yapım, PS3’ün tüm gücünü sonuna kadar kullanmıştı. Gerçi bunu artık bilmeyen kalmamıştır sanırım. Remastered’ da grafikler çok daha gelişmiş bir halde karşımıza çıkıyor. Çok daha detaylı kaplamalar, gölgeler, atmosfer efektleri sizleri bekliyor. Özellikle karakter modellemeleri, kaplamaları sizi sinematik sahnelerde mest edecek türden olmuş. Aynı şekilde çevre görselliği de oldukça kaliteli olmuş.
Sesler ve müzikler içinse söylenebilecek çok fazla bir şey söz konusu değil. Zaten biraz yukarıda da bahsettiğim gibi, bu mükemmel görsellik ile seslendirme ve müzikler bir araya geldiği zaman size oldukça kaliteli ve sinematik bir atmosfer sunuyor. Her bir karakterin seslendirmesi, çevre sesleri harika hazırlanmış. Duruma göre değişiklik gösteren müzikler ise böyle bir oyunda olması gerektiği şekilde seçilmiş. Zaten bu durumu yapımın tanıtım fragmanını izlemeniz halinde kolaylıkla anlayabilirsiniz.
The Last of Us: Remastered, kesinlikle efsanevi bir yapım olmuş. Şahsen oyunu, hemen bitmemesi için olabildiğince yavaş bir şekilde oynadım ve sağda solda bulabileceğim her şeyi topladım. Buna rağmen, ana hikaye bittiği zaman içimde bir burukluk oluştu. Aslında oldukça uzun olan oynanış süresi hikayeyi tamamladığınız zaman size yeterli gelmeyecek, buna emin olabilirsiniz.
Hangi oyun türünü sevdiğinizin hiç bir önemi yok, The Last of Us: Remastered her oyunseverin mutlaka tamamlaması gereken bir yapım olmuş. Yapım için söyleyebileceğim tek eksiklik, demin de bahsettiğim gibi yapay zekanın bazen saçmalası olabilir. Bunun dışında hikaye, görsellik, karakterler, çoklu oyuncu modu sayesinde, 2014 yılının bile en iyi oyunu olma şansına sahip bir yapım karşınızda. Hepinize bol oyunlu günler dilerim.